The Poughkeepsie Tapes



Buluntu filmler (Found Footage) her zaman sevdiğim türden filmler olmuştur. Bunda “Blair Witch Project (1999)” filminin önemi büyüktür. Üstelik daha sonra izlediğim buluntu filmler de iyiydi ama çocukken izlenen bir başka oluyor. Chucky, Freddy, Jason gibi karakterlerin filmlerini şimdi izlemekle çocukken izlemek arasındaki farkı eminim anlayabilirsiniz. Freddy izledikten sonra uyuyamama, annemin masal anlatmak zorunda kalması, yatağımdan koridordaki karanlığa uzun uzun bakmam ve daha nice takıntılar çocukken benim bilinçaltımı tarumar etmişti. Ama pişman değilim, küçükken sinema filmi izleme fırsatı bulmam benim şu anki sinema sevdamın sebebidir. O zamandan bu zamana buluntu filmler çıkmaya devam etti ama 2007 yılında çıkan The Poughkeepsie Tapes türe bazı yenilikler getirmenin yanında başka türleri de içinde barındırıyordu. Şimdi neymiş bunlar hep birlikte bakalım.


 Öncelikle karşımızda mockumentary tarzında bir yapım var. Belgesel izlenimi veren kurgu eser; yalancı belgesel. İngilizce mock ve documentry sozcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır. “The Poughkeepsie Tapes” New York’un kuzeyindeki Poughkeepsie şehrinde 1992 yılında gerçekleşen bir takım seri cinayetleri eksenine alıyor ve bizlere türünün de özelliği olarak yaşananların gerçek olduğunu birtakım donelerle ispatlamaya girişiyor. İsminin “Ed” olduğunu bildiğimiz seri katil kadınları ve küçük kızları kurbanı olarak seçiyor ve gerçekleştirdiği eylemleri video kasetlere alıyor. Film boyunca kan donduran görüntüler izlemek zorunda kalıyoruz ve size yemin edebilirim bu görüntüler gerçekten de türü seven izleyiciler için bile ağır olabilir. Yapılan işkenceler, tecavüzler ve ölüm anları gerçek zamanlı olarak önümüze getiriliyor ve siz bunları izlerken eğer biri sizi görürse, size imalı bakışlar atabilir…

 Filmimiz; FBI, yerel kolluk kuvvetler, doktorlar, görgü tanıkları ve hatta kaçırılan kurbanların vermiş oldukları röportajları da içeriyor. Siz bunları izlerken acaba bu olaylar gerçekten oldu mu deyip internette araştırma yapabilirsiniz. Zaten filmin amacı da gerçekliğe bir adım daha uzanmak (izlediklerimiz belki gerçektir, belki de değil) Benim kafamı yeteri kadar karıştırmayı becerdi diyebilirim bu film. Hatta filmde konuşan bir görevlinin bu filmi gösterebildiğiniz tüm sinemalarda gösterin, bu yaşananları herkesin bilmesi gerektiğini söylemesi bulanık zihnimi daha da bulandırmıştı.

 Yaşanan olayları katilin kamerasının vizöründen görmek epey ilginç bir fikir olmuş. Daha önce türlü akıl hastaneleri, ormanlar, kiliseler hatta yer altı mahzenlerinde çekim yapan kamera hep korkuyu çekmesi yanında sonunda o kamerayı tutan kameramanın av olmasıyla sonlanırdı. Bu sefer avcımız kameramanın ta kendisi… Ed’in evine aldığı kurabiye satan kızlarla konuşması ve otostop çekerek bindiği çiftin arabasında geçen sekanslar sinir bozucu ki buna benzer bir sürü sahne var.

 Aradığınız “Ted Bundy” ayarında bir psikopatın zalimlikleri ise doğru filmdesiniz. Zaten fark etmiş olmalısınız ki katilimizin ismi “Ed” ve usta olarak öykündüğü kişi Ted Bundy olsa gerek. Yoksa bu harf oyunu bir rastlantı mı?  “The Poughkeepsie Tapes” de psikopatların psikopatı Ted Bundy de var. Ona kadar gidiyor bizim polisler katilimizi bulmak için. Hatta önemli bilgiler de alıyorlar ondan. Bu sahnelerde “Hannibal Lecter” çalışılmış çokça. El kamerası ile çekilen katilin bodrum katındaki sahneler karanlık ve eski vhs görüntülerin vermiş olduğu renklerde. Bu filmin sinemalarda niçin gösterilmediği ve toplatıldığını izlerken rahatlıkla anlayacaksınız. Son tahlilde buluntu film ve mockumentary türlerinin iç içe geçtiği rahatsız edici bir gerilim var karşımızda. Midesi hassas olanlara önermiyorum, türün meraklıları ise kaçırmasın.

( Bu yazı ilk olarak Sinegazete.net sitesinde yayınlanmıştır)

Yorumlar

Popüler Yayınlar