Ping Pong The Animation


 Bugünlerde kafama takılan bir konu var; Ülkemizde takdir edersiniz ki her köşe başında basketbol sahası var. Aslında bulunduğum ve gittiğim şehirlerde olduklarını biliyorum (İstanbul, İzmir, Uşak, Çanakkale) fakat diğer şehirlerde vaziyet nedir inanın hiçbir fikrim yok. Son zamanlarda basketbolda alınan başarılar ve yerli oyuncularımızın major liglerde boy göstermesi sevindirici. Demek ki yapılan yatırımların karşılığını alıyoruz ve yola aynen devam. Sporla alakalı her şeye varım ve altına imzamı atabilirim. Gençlerin oynaması ve sosyalleşmesi için daha da fazla basketbol sahası yapılması gerekir. Fakat kafama takılan ne basketbol sahaları nede bu sahaların eksikliği; benim derdim masa tenisinin neden ülkemizde yaygınlaşmadığı üzerine. Olur mu bilmem ama basketbol sahaları gibi masa tenisinin de belirli bölgelere yerleştirilmesi gençleri ya da ilgilenmek isteyenleri kendine çekebilir. Bu sporla alakalı başarılarımız yok demiyorum ama liste başında neden Çin ve Japonya’nın olduğunu merak edip araştırdım. Öncelikle bu iki ülkede masa tenisi salonları bir hayli fazla ve çocukları çok küçük yaşta alıp eğitiyorlar. Sonra şampiyonalar, tüm dünya ülkeleri ile müsabakalar derken bu iki ülke masa tenisi ile anılır oluyor günümüze kadar. Yoksa analarının karnından raketle doğmuyorlar. Belki her mahalleye bir masa tenisi sahası ya da masa tenisi salonları şu anki ülke konjonktüründe ütopik gelebilir ama ileride neden olmasın. Üniversite için bulunduğum şehrin yurdunda kalıyorum ve bu yurdun alt katına -zemine saklanmış vaziyette- masa tenisi koyulmuş. Öğrenciler oynasın, sportif bir faaliyette bulunsunlar diye buraya yerleştirilmesi pek güzel; ama hem öğrencilerin göremeyeceği bir alana hapsedilmesi -neden yer altı, basketbol sahaları gibi neden gün yüzüne çıkartmıyorlar- hem de teşvik edici hamlelerde bulunulmaması, tatil beldesinde masa tenisi oynamak gibi bu sporda kalıcı olunamamasına yol açıyor. Hayatımda ilk defa oynadığım bu sporda aldığım zevk ve keyif tarif edilemez. Muztarip olduğum konu yine beni buldu ve yazlık için geldiğim kasabada oynanacak masa tenisi bulamadım ! Gün gelir langırt gibi her parkta, bahçede masa tenisi alanları görebiliriz umarım.

 Bu uzun serzenişten ve ah-uhlardan sonra bari masa tenisi oynayamıyorum hiç değilse masa tenisi animesi izleyeyim diyerek kendimi yemekten kurtarmak adına başladım izlemeye. Ne yazık ki daha kötü oldum. Animeyi izlerken ve bittikten sonra çılgınlar gibi oynayasım geldi ama bulunduğum yerde ne çare! Yazın bitmesini bekleyeceğiz. Ama siz hiçbir şeyi beklemeden “Ping Pong The Animation”u izleyebilirsiniz.
2011 yılında 11 bölüm olarak çıkan “P.P.T.A” kısa bir anime ama hissettirdikleriyle yeterince izleyicisini gazlamayı başarıyor. Yakın zamanda oynamış olmamın bunda etkisi var ama animeyi masa tenisine başlamadan önce indirmiş olduğumu da belirtmek isterim. Karakter gelişimlerinin ön planda olduğu bu animede iki önemli isimden ilki “Hoshino Yutaka”. Kendisi azimli ve çenesi hiç durmayan bir lise talebesi. Küçükler liginde bir sürü şampiyonluğu var ve yeni başlayacak liseler arası masa tenisi müsabakasında boy göstermeye hazırlanıyor. Kendisinin zıttı bir karakter olan “Tsukimato Makato” ise Hoshino’nun en yakın arkadaşı. Soğuk bir çocuk. Nerdeyse hiç konuşmuyor. Gözlüklerinin arkasından insanlara tepkisiz bakışları onu çevresinde antipatik bir kişi olarak algılanmasına yol açıyor. Ama onun bir meziyeti var. “Tsukimato” kendi masa tenisi okulunun en iyi öğrencisi ve şampiyonanın birincilik adayı. Soğuk tavırları ve hayaletimsi kişiliğiyle Hoshino’nun Tsukimato’ya “Smiley” lakabını takması çok anlamsız gelmişti bana. Sonuçta çocuk hiç gülmüyordu. Üstelik herkesin aksine Hoshino, Tsukimato ile dalga geçmiyor ve onu çok seviyordu. “Smiley” meselesinin sebebini öğrenince kalem oynatan senaryo ekibini takdir ettim. Sadece bu değil tabi ki, metin ve içerikler çok tutarlı ve karakterlerin geçmişlerini öğrenince şimdiki halleri anlam kazanıyor. Karşımıza ayakları yere sağlam basan bir anime var . Bununla da kalmıyor çizim konusunda özgünlüğünü konuşturarak ayrıksı bir yere konumlandırıyor kendisini. Üstelik son iki bölümde manga gibi siyah beyaz kara kalem çizimler olması ne kadar anime ruhuna ters düşse de o bölümlerdeki anlatım için aslında uygun olmuş.

Anime, Hoshino ve Tsukimato’nun şampiyonaya hazırlık sürecini ele alıyor ama var olan yan karakterlere o kadar fazla ekstra rol veriyor ki animeyi sırtlayanlar sadece bizim ikili olarak kalmıyor. Mesela Çinli masa tenisçisi “Kong Wenge” benim favori karakterim oldu çıktı. Üstelik bu karakter Hoshino’nun yeteneğinin gelişmesine istemeyerek ve rakibi olarak katkıda bulundu. Sadece bu sebeple değil, “Kong” bu animedeki psikolojisi en iyi yansıtılan karakter. Uçak metaforu iyi düşünülmüş ince bir detay ve tabii ki kulakta ipeksi bir hoş seda bırakan Çincesi ile ekranda göründüğü her seferinde mutlu ediyor. Bu animede şunu fark ettim. İlk bölümde antipatik gelen birisi bölümler ilerledikçe sempatikleşiyor, sempatik birisi antipatik olabiliyor. Karakter geçişleri ve ruh hallerinin düzgün ve tutarlı yansıtılması onları lineer olmaktan çıkartmış. Bir diğer detay da rakip takım oyuncularının gözünden şampiyona ve rakiplerini görmemiz olmuş. Bunlardan en önemlisi “Kazama Ryuuichi”. Lise talebesinden çok 30 yaşında Budist rahipleri andıran tipiyle rakiplerine korku salıyor. Fiziksel özelliğinin yanında kendisi bu sporda tam bir yenilmez ve şampiyonluklara alışkın birisi. Onunda her maç öncesi ortalıktan kaybolması, tuvalete kapanması ve düşüncelere dalması son bölüme kadar gizemini koruyordu. Yine mantıklı bir açıklama getirtilerek “Kazama” da hak ettiği saygıyı benden aldı. Yer yer eğitmenlerin konuştuğu sahnelerde duygusal ve sıkıcı geçişler olsa da, aksamayan yapısı ile anime benden tam not aldı. İzlemeden önce masa tenisi ile ilgili teknik tabirlerin bilinmesi izlerken kolaylık sağlayabilir -Backhand, Forhend vb- Bunun haricinde izledikten sonrada neden masa tenisine başlanılmasın ki. Hem bu sporda profesyonelleşip meslek sahibi bile olunabilir. İşte Ping Pong The Animation’un bunları gerçekleştirmenizi sağlayacak kapasitesi var. İyi seyirler.

(Bu yazı ilk olarak Sinegazete.net sitesinde yayınlanmıştır)

Yorumlar

Popüler Yayınlar